February 27, 2008

bahar mı güz mü bilinmez, sadece yarım bir hayattı o.

Onu ilk gördüğümde bir hastane odasındaydı. Odada tekerlekleri olan iki yatak, otuz yedi ekran bir televizyon, duvara gömülü bir dolap, üçer çekmeceli iki komodin, banyo ve tuvalet vardı. Penceresinden dışarı baktığınızda küçük bir ormanı andıran, çamlardan oluşan bir grup ağaç, karşıda ilkokuldayken çizdiğimiz resimlerdeki gibi birbiriyle kesişen iki dağ görünüyordu. Yataklardan birinde o oturuyordu, diğerinde kimse yoktu, sadece hemşirelik bölümünde öğrenci olan bir genç kız yatağa dayanmıştı. Odada bir de ben vardım. Hemşire onunla konuşmaya çalışıyordu, ama o önündeki bulmacadan başka bir şeyle ilgilenmiyordu, hemşirenin fark etmediği zamanlarda bana bakıp göz kırpıyordu. Arada sırada öğrenci hemşirenin hocası da gelip herhangi bir problem olup olmadığını kontrol ediyordu, tabiî ki bu işlem pek uzun sürmüyordu. Bazen de hemşire diğer odalara gidiyordu. Bu arada onunla yalnız kalıyorduk. Yine hemşirenin gittiği bir zamanda konuşmak istedim onunla ve adını sordum.

- Adım Cem.

- Bende Yazgı.

- Biliyorum, ayrıca çok güzel bir isimin var.

- Nerden biliyorsun ki, seni ilk kez gördüm.

- Ama ben seni ilk kez görmedim.

- Daha önce nerde gördün o zaman.

- Zihnimin derinliklerinde… Ne önemi var ki. Hem sen fazla kurcalama, şimdi buradasın ya işte.

- Peki, sen neden buradasın.

- Bilirsin işte insanlar hastaneye neden gelirler ki.

- Onu biliyorum, hastalığın nedir.

- Ne meraklısın sen, her şeyi kurcalama demiştim ya.

Onunla tanışmamız böyle oldu, ama ona göre sadece benim tanışmammış yani o zaten beni tanıyormuş. O hastanede ne işim vardı bilmiyordum, pek de önemsemiyordum. Sonraki zamanlarda onu daha iyi tanımaya başladım, ama o her seferinde beni şaşırtıyordu, sanki onun da dediği gibi beni çok iyi tanıyordu. Tabiî ki bu arada da tedavisi devam ediyordu; yüksek dozda alınan ilaçlar onu tam bir zombiye çeviriyordu, çoğu zaman uykuyla uyanıklık arasında kalıyordu, boğazında oluşan yara nedeniyle yemek yerken oluşan acının yüzündeki yansımasını görmemek için çoğu zaman gözlerimi kapatırdım. Koluna sürekli takılı olan bronülden akan sıvı miktarını kontrol eden makinenin periyodik sesi beni deliye çeviriyordu, kim bilir onu nasıl etkiliyordu.

Yanındaki boş yatağa onun yaşında bir erkek daha gelmişti, adı Serdar dı. Serdar ve Cem e refakat etmek için anneleri yanlarında kalıyordu, bu hastanede bir tür zorunluluk gibiydi, çünkü kimi zaman hastalar kendinde olmadıklarında yanlarında birilerinin olması gerekiyordu. Ben oraya gittiğimde o hep yalnız oluyordu. Bir süre konuşuyorduk sonra kimse gelmeden ben gidiyordum. Bazı hafta sonları evine gidiyordu, ben orda da onu ziyarete gidiyordum. Bu şekilde geçen birkaç ay sonrasında hastaneden tamamen çıktı, artık yalnız kontrole gidiyordu. Doktorlar iyileştin diyorlardı.

Sonra yarıda kalan okuluna devam etti, liseyi bitirdi, üniversiteye gitti, daha sonra başka bir üniversiteye daha gitti, sonrasında o üniversitede hep istediği şey olan “akademik personel” oldu. Tüm bu zamanlarda hep onun yanındaydım. Tek sorun sadece o yalnızken konuşabiliyorduk. Bunun nedenini sorduğumda beni kimsenin tanımak istemeyeceğini söylerdi, hoşuma gitmezdi bu sözler. Sonra bazı arkadaşlarına benden bahsettiğini söyledi, ama onlarla tanışmam için biraz daha zaman gerekiyormuş.

Onu son gördüğümde evinde, kendi odasında, kendi yatağındaydı, etrafında arkadaşları, akrabaları, sevdiği ve sevmediği kişiler vardı, bedeni uyuyor gibi görünüyordu, ama benimle konuştu, bu sefer ki biraz farklıydı, herkesin içinde konuştu benimle ama kimse ne onu nede beni duymuyormuş gibiydi, beni yanına çağırdı.

- Gelecek misin benimle?

- Geleceğim tabi.

- Ama ben bu sefer gelmeni istemiyorum. Artık özgürsün istediğin yere gidebilirsin.

- Neden istemiyorsun. Hem bundan sonra nereye gidebilirim ki, senden başka kimse benim arkadaşım olamaz, olsa da ben başka arkadaş istemiyorum. Hem dur şimdi olmaz, daha bana beni nerden tanıdığını, nasıl benim hakkımdaki her şeyi bildiğini söylemedin.

- Bunları şimdi konuşmayalım bence. Şuradaki kocaman gözlü, kepçe kulaklı çocuğu görüyorsun değil mi, onun adı Naci, buradaki herkes gittikten sonra onun yanına git, seni hiç yadırgamayacak tek kişi o, hem o aradığın soruların cevabını da bulabilir. Artık gidiyorum, hoşça kal.

Son söyledikleri bunlardı. Bir daha hiç görmedim onu. Sonra söylediği gibi senin yanına geldim. İşte bütün hikaye bu, şimdi ne yapacağımı sen söyleyeceksin.



Cem