May 26, 2008

Sanrı

Bahar gelince evde duramaz oldum, bir süre deniz kenarında yürüdüm; sahil şeridindeki büfenin hizasındaki büyük kayaya oturdum ve dalga sesi ile sırtımı döndüğüm şehrin gürültüsünün birleşerek oluşturduğu yarı rahatlatıcı sesi dinleyerek dalıp gitmişim düşüncelere. Kendime geldiğimde, yanımda ortalama 30-35 yaşlarında esmer yeşil gözlü bir bayan oturuyordu. Sanki az önce benim olduğum gibi dalmış gitmişti, denizin sularına özlemle, düşüncelere. Bir süre öyle bakmıştı boş boş. Sonra gülümseyerek “denizin mavisinin özel olduğunu düşünürüm hep.” dedi. Bende öyle düşünürüm ama şimdi bunu neden söyledin ki demek içimden geçti, ama bir şey söylemedim, yerinde duramayan bir çocuk gibiydi, sonra da biraz arkasındaki oturağın üstünde keyif yapan, kahverengi yamalı, küçücük bir köpeğin rahatını bozarak kucağına aldı ve yanıma getirdi.

--“Şunun şirinliğine bakar mısınız, ne kadar güzel şey bu böyle, değil mi?”

--“Evet, gerçekten çok güzel bir köpek, hatta bu cinsleri sokaklarda görmek zordur, çünkü fiyatları oldukça pahalıdır.” dedim, ama sonra bunu ne diye söyledim ki diye kızdım kendime.

Bir süre köpekle oynadıktan sonra köpeği yere bıraktı ve köpek de koşarak yerine gitti. Sonra biraz ilerideki çocuk parkının kenarında oturan, saçlarını iki yandan toplamış kız çocuğunun yanına gitti. Bir süre onunla oynadıktan sonra tekrar yanıma geldi.

--“Çok sessizsiniz, yoksa sıkıldınız mı benden.”

Ne sıkılması, tam tersine hiç sıkılmadım ve hayretle seni izliyorum. Kimsin sen ve neden buradasın onu anlamaya çalışıyorum demek yerine sadece “hayır sıkılmadım.” dedim ve benim sıkılıp sıkılmamamın onu neden ilgilendirebileceği hakkında birkaç tahminde bulunmaya çalıştım.

--“Benim kim olduğumu ya da neden burada olduğumu merak etmiyor musun?”

--“Kim olduğunuz pek önemli değil ama neden burada olduğunuzu merak ediyorum. Ama çok da önemli değil, yani tesadüfen buradasınızdır, ya da burada olmanızın nedenini merak etsem bile, nedenini öğrenip öğrenmemek çok önemli değil.”dedim bir de nasıl olsa birkaç gün ya da birkaç hafta sonra unuturum bu kadını diye düşündüm.

--“İyi o zaman, yani zaten size söyleyebileceğim geçerli bir sebep bulabileceğimi zannetmiyordum. Ama en azından size söyleyebileceğim bir adım var; Yaprak.”

Güzel isim, zaten fiziksel olarak bu kadar doğal görünen birisi için bundan daha iyi bir isim olamazdı herhalde, acaba bunu şimdi mi uydurdu, aman ne fark eder ki.

--“Ben de Kerem, tanıştığımıza memnun oldum.”dedim, sonra düşündüm ki, çok anlamsız oldu, ne memnunluğu sanki, ya da daha ne zaman tanıdın ki memnun oldun be adam. Biraz tedirgin oldum, sonra hafifçe gülümsedim, o da fark etti herhalde bu alışılmış cümlenin şu anda bana verdiği huzursuzluğu.

Biraz sonra arkasından geçen insanları izlemeye başladı, bazı insanlar hakkında tahminler –bu adam bir holding çalışanı, şu kadın da garson olsa gerek gibi- yapmaya başladı.

--“Benim yanıma gelmeden önce de böyle tahminler yaptınız mı?”

--“Aa, evet tabiî ki, sizin yazar, ya da iş hayatından sıkılmış bir genel müdür olabileceğinizi düşündüm.”

Yazar neyse de, genel müdür ilginç geldi, zira herhangi bir bölümün yöneticisi de olabilirdim, böyle düşünmesini düzgün giyinişime mi bağlamalıyım.

--“Yazar olabilecek kadar iyi olduğumu düşünmüyorum ama ara sıra bir şeyler karaladığım olur, genel müdürlüğe gelince hayatım boyunca hiç olmak istemediğim bir meslek, ama tiyatro oyuncusu olmak isterdim.”

Ne olmak istersin diye sormadı ki, sanki ilkokul çocuğuna büyüyünce ne olcağını sordukarında aldıkları cevap gibi, bunu söylemem gereksiz oldu, konuşmaya devam etmek istiyormuşum gibi düşünecek.

--“Tiyatroyu seviyor olmalısınız.”

-- “Evet seviyorum, ama izlemeyi.”

--“Hmm. O zaman biraz çekingen bir yapınız olmalı, zaten birkaç saattir benimle sadece sorduğum sorulara cevap vererek konuşmanızdan anlamıştım.”

Evet öyle ama sanane desem, ‘çok kabasınız’ der, ama kaba değilim, seni ilglendirmez diyemem sonra.

--“Neden böyle düşündünüz ki? Sadece konuşcak pek bir şeyim yoktur belki, ama evet sanırım öyle; arkadaşlarım da hep böyle söylerler.”

Aslında sen çekingensin, benimle konuşurken etrafındaki taşlarla oturduğun kayanın düz kısımına çizdiğin karmaşık şekillerden belli, sadece ya beni böyle sakin görüp, kendi sakinliğini gizlemeye çalışıyosun yada izlediğin bir romantik filmdeki tanışma sahnesini ilk kez sahneye çıkan bir oyuncu gibi oynamaya çalışıyosun, her an hata yapabilecekmişsin gibi bir gerginlik var bu görünen neşeli halinin altında.

--“Peki, konuşacak pek birşeyinizin olmadığına ikna oldum.”

Güzel, bu durumda gizemli biri olmamı istediğini düşünüyorum, muhtemelen benim içine kapanık, çekingen biri olduğumu, içimde sakladığım şeylerin çok önemli, belki de hayatın anlamı olduğunu ve bunları sadece benim için özel olan kişilere anlatabileceğimi düşünüyosun, amacın küçükken evde yatak odasında duran ve uzun süre hiçkimsenin açmadığı sandığı, bir gün annenle birlikte açtığınızda içinden çıkan her şeyin sana verdiği mutluluk gibi benim sakladığımı sandığın düşüncelerimle mutlu olmak. Ne garip düşünceler geliyo aklıma, belki sadece gerçekten öyle olduğumu düşünmüştür.

--“Beni anlayabilmeniz güzel.”

--“Artık benim gitmem gerekiyor, sizinle tanıştığım için çok memnun oldum, Kerem Bey.”

--“Bende çok memnun oldum ve gitmeniz gerektiği için de üzüldüm, umarım tekrar görüşürüz, hoşçakalın.”

Ve ara sıra arkasına dönüp bakarak şehirin gürültüsüne doğru uzaklaştı. Birdaha görüşebililecekmiydik gerçekten, keşke görüşebilsek. Gittikten sonra yaklaşık iki saat kadar orada öylece oturdum, hep konuşmlarımızı tekrar ettim, herbirini tekrar inceledim, bazı yerlerde çok umursamaz bir şekilde konuştuğumu düşünerek kendime kızdım, keşke böyle yapmasaydım dedim. Karanlık çöktükten sonra ben de şehire doğru yola koyuldum, yürürken etrafımı dikkatlice gözlemledim, acaba buralarda biyerlerde tekrar görebilirmiyim diye düşündüm, hatta görsem de çok belli etmicektim heyecanımı, sadece “merhaba, tekrar karşılaştık” gibi laflar edicektim. Sahilden eve kadar yürüdüm ve eve geldiğimde, hergün aynı şekilde girdiğim bu eve bugün girerken büyük bir sıkıntı çöktü üstüme, tüm odaları gezdim, hiçbir odayı istemiyordu içim, yıllardır bu evde yaşıyordum fakat ilk kez bana küçük geliyordu. Gece çok uyumadım, sabah yine sahile inip yürüyüş yaptım, gözüm heryerde onu aradı, yine büfenin hizasına oturdum, birkaç saat öylece dinledim denizin sesini, güneş iyice yakmaya başlayınca, akşamüzeri tekrar dönmek üzere ayrıldım oradan, geri geldiğimde yine yoktu hiçbiryerde. Bir sonraki haftasonu tekrar aynı yere gittim, yoktu, sanki bir hayaletle konuşmuşum gibi hissettim bir an, bu şekilde bütün yaz oradaydım. Artık yaz bitiyor ve ben onu görebilmek umuduyla kış aylarında da oraya gideceğim.


Cem