July 25, 2007

kelimlerin karmaşık hayatları ve benim onları anlayamamam

İstikrar. Birkaç gün öncesine kadar bu kelimenin anlamını tam olarak bilmiyordum. Ama o kadar çok kullanıldı ki (acaba kullananlar da biliyor mu anlamını merak ediyorum), anlamı neymiş bir bakayım dedirttirdi bana ve baktım, hatta birlikte inceleyelim, tdk’nın güncel sözlüğündeki anlamları;

1 . Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık:

2 . Yerleşme, oturma.

3 . (mecaz) Denge.

4 . (ekonomi) Ödemeler dengesinde, istihdamda düzen.

Şimdi bakalım bizim aradığımız hangi anlam.

Birinci anlam, “aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık”, bu anlam etrafta söylenenleri biraz andırıyor, sanki. Bu sözcüğü kullananlar yalnız kullanmıyorlar önüne bir de “ekonomik” gibi bir kelime koyarak kullanıyorlar. Bu kelimenin anlamını biliyoruz, ama bir tekrar edelim. Ekonomik, kökü ekonomi, ekonomi; “İnsanların yaşayabilmek için üretme, ürettiklerini bölüşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bütünü”(yine tdk), ekonomik de “ekonomi ile ilgili” anlamına geliyor. Biraz toparlamaya çalışalım, aradığımız kelime hatta kelime grubu “ekonomik istikrar” ekonomiyi artık bildiğimize göre bu kelime grubunu biraz inceleyelim. “ekonomik istikrar”; ekonomik olarak, aynı biçimde sürmek, devam etmek, yani ekonomik kararlılık. Varsayalım ki bu, aradığımız kelime, bu durumda, bu “ekonomik istikrar” nerden geliyor buna bakalım. Ekonomi deki dengemiz, ekonomik krizden kurtulmamız nasıl gerçekleşti; tabiî ki saygıdeğer! yöneticilerimizin süper satış politikası sayesinde. Peki nedir bu politika. Devlete gelir getiren, ekonominin ileri vadedeki kurtarıcıları olan, devletin önemli kuruluşlarını, kendi deyimleriyle “iyi bir fiyata” ve özellikle yabancı sermaye satmak.(yanlış anlamayın özelleştirmeye karşı falan değilim ama bunun da bir şekli şemali vardır.) Güzel bir strateji değil mi? Bu stratejinin amacı kısa vadede gelir sağlayıp, başımıza musallat olan “ekonomik kriz”imizi, “göz boyaması” yöntemiyle ortadan kaldırıp, zaten pek fazla düşünmeyi sevmeyen fakat zeki halkımızın sonsuz güvenini kazanmak (gerçi halkımız bu durumdan mutluymuş ki, “yola devam” ediyorlar; ne diyelim onlar mutluysa bana diyecek bir şey yok.). Aradığımız kelimenin anlamının bu olmasını istemem çünkü durum pek hoş değil. Neyse aradığımızdan pek uzaklaşmayalım, yani kelimenin anlamı.

İkinci anlam olsa, “yerleşme, oturma”, yok bu olmadı sanki. Devam edelim.

Üçüncü anlam, “denge”, bunu yukarıda açıklamaya çalıştığım, kararlılığın içine dahil edebiliriz.

Ve dördüncü anlam, “ödemeler dengesinde, istihdamda düzen”, bu da biraz yakın sanki. Şimdi biraz başa dönelim, şu “ekonomik istikrar” denen şey acaba, “ekonomik anlamda istikrar” mı ki? Eğer böyle ise bu dördüncü anlamımız, tam olarak bunu ifade ediyor. Varsayalım ki kelimemiz bu olsun. Bu durumda biraz inceleyelim; ödemeler dengesindeki düzeni ele alalım. Ülkemizin geçtiğimiz dört yıl süresinde oluşan dış borcu şu an itibarı ile, dört yıl öncesine kadar olan toplam dış borcundan daha fazla. Bu gerçeğin ışığında düşünürsek, bu durumda ödemeler dengesindeki düzen –eğer düzen, düzenli olarak borç yapmak anlamına gelmiyorsa- bence ters yönde ilerliyor. Peki istihdamda düzen olsa, burada da yeni bir kelime çıkıyor karşımıza, istihdam; bir görevde, bir işte kullanma (tdk), yani iş verme miktarı. Tuik (Türkiye istatistik kurumu) in eğitim durumuna göre işgücü istatistiklerine göre; 2000 ve 2006 yılları arasındaki üniversite öğrencilerinin işsizlik oranı yıllık olarak sırasıyla; %7, %7.8, %11.1, %11.1, %12.4, %10.2 ve %9.5. Bu sonuçlara bakılırsa işgücünde süper bir “istikrar” yok, hatta baya bildiğimiz dengesizlik var. Yani bu da değil.

Bak ya yine çelişkiye düştüm. Sanırım bende bir sorun var, çünkü bu ülkede olan bir şeyi anlamaya çalışırken hep çelişkiye düşüyorum. Neyse anlayanlar var ki istikrar kelimesinin anlamını, rahatça ve her yerde kullanıyorlar. Hem ben aklımın ermediği şeylere burnumu sokmasam iyi olacak sanırım.

Cem

July 22, 2007

ışık azalıyor yine, göremiyorum etrafı, bu şekilde daha fazla devam edemem

Ortalama yirmi yıldır bu hayattayım, ve hep belirsiz bir gerginlik var bu milletin üzerinde. Ve milletçe bize her yönden zarar verenleri seviyoruz, bize iyi davrananlara ise acaba bu iyiliğinin altından ne gibi bir kötülük çıkacak gibi bir önyargıyla yaklaşırız hep. Bunu hepimiz biliyoruz. Milletçe paranoyağız diyeceğim, kızacaksınız, o zaman bunu düşündüğüm için ben paranoyağım. Paranoyak birisinin yazdığını okumak istemeyebilirsizin, hatta okumayın da zaten, paranoyağım ben lan. Her neyse ben yazayım da okuyan okur. Paranoyak değil bu millet tamam, değil de ne bu millet peki. Bir millet her insanına kadar bu şekilde “düşünce hastalığına” yakalanabilir, acaba bir tür biyolojik silah mı bizi bu hale getiren. Halbuki eskiden böyle değildi bu millet, eskiden herkes bugünkünden daha özgürdü; tüm milletler bir arada ve özgürce yaşarlardı. Nasıl geldik bu hale, bilemiyorum. Kimi dış zorlama dedi, kimi devletin içinde birileri var dedi. Bunlar halledilir, düzeltilir de, bu milletin mantıklı düşünmesi, hatta daha önemlisi düşünebilmeyi öğrenebilmesi sağlanabilecek mi. Oysa ne güzel insanımız vardı –vardı, artık yok- bizim, o milletin efendisi dediğimiz köylümüz vardı, hep o yardımsever, çalışkan haliyle efendimiz olmayı hak ediyordu, ama nerde bunlar. Ne güzel söylemişti Aziz, bu millet için büyük bir öngörüyle ve bir o kadar da gerçeğin ona verdiği üzüntüyle.

Nasıl başaracağız, yaşamayı, bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine, şairin dediği gibi. İstediğim şey çok mu fazla benim için, bu yüzden mi hiç kavuşamadım ve umudumu yitirmediğim halde kavuşamayacağımı düşünüyorum. Oysaki özgürlük, başarılı bir sosyal devlet, güzel bir yönetim, öldürülmeden yaşayan aydınlar, unutulmuş etnik kökenler olsaydı, daha iyi olmaz mıydı?

Uyan dostum artık, uyanının artık, karanlıktan, uyan.


Cem

July 17, 2007

Oyuncaklarımızı elimizden aldılar

Gece, saç, parlayan yıldız, kırmızı şarap, ışık

Her şeyin değerini yitirmeye başladığı bu günlerde, sanki bir halsizlik, bir yorgunluk sardı hepimizi birdenbire. Kaçar olduk her bir günün ışığından ve yorulur olduk yapmayı sevdiğimiz şeyleri yaparken. Oysa böylemiydik daha öncesinde ha. Ne güzel çocuklardık ve o zaman fark edememiştik oyun oynamanın (o zamanlardaki sevdiğimiz şeylerden en önemlisi) bizi yormadığını hatta bize güç verdiğini. Evet farkında değildik. Şimdi daha iyi anlıyorum biz sokakta oynarken hiç yorulmaz mı bu çocuklar diyen orta yaşlı amcaları. Onlarda unutmuşlardı çocukken oyun oynadıkları arkadaşlarının adlarını ve yorgun düşmüşlerdi bilinmezliklerle dolu hayatı anlamaya çalışmaktan. Biz de böyle mi olucaktık.

Sonra “büyüdün sen artık”, “kooocaman adam oldun” dediler, çocuk aklı işte inandık, aldılar elimizden oyuncaklarımızı. İşte o zaman başladık kendimizi yok etmeye, çünkü “kocaman adamdık” artık biz ve bazı şeyleri yapmamız ‘yakışık almaz’ dı. “Neyse” dedik, devam ettik yola, hem de hiç arkamıza bakmadan, sanki bir atletizm oyununda bayrağı öndekine yetiştirme zorunluluğunda hissettik kendimizi, kimimiz başardık (güldürme beni!) kimimiz takımımıza zaman kaybettirdik, ama sonunda ikimiz de yorulmuştuk be usta.

Yürürken bizim için çizilmeye çalışılmış, ve çizenler tarafından pürüzsüz olduğuna ikna edildiğimiz yollarda, sendelediğimiz zaman ayağımızın altına takılan şeyin taş olabileceğini düşünmedik, çünkü pürüzsüzdü o yollar. Baktık olmadı, düşe kalka ilerledik “yolumuzda”, önümüze birileri çıktı ve biz onları tanımaktan korktuk, çünkü “tanımadığımız insanlarla konuşmamamız” tembihlenmişti taa konuşmayı öğrendiğimiz zamandan beri.

Can sıkıntısından olsa gerek -çünkü birinin sizi yönlendirmesi hep sizi sıkar- kendimizle uğraşmaya başladık. Farklılaştırdık kendimizi, belki zaten hiç kendimiz olamadığımızdan iyice bozmak istedik ve hep korktuk kendi kendimizle karşılaşmaktan aynada.

İçimizde hep bi başaramama hissiyle yaşadık bu zamana kadar, başarının komşularda yada akrabalarda gösterilen “başarı” örnekleriyle olacağını zannettik. Oysa aynen o çocukluktaki gibi enerjik olmalıydık ki yarına çıkabilelim.

Ama ne oldu oyuncaklarımızı aldılar elimizden…




Cem

July 8, 2007

Lise'ye dönüş


5 yıllık aranın ardından lise eğitimimize geri döndük.Yorumlarınızı beklemesekte inatla yazanların adlarını da yazması önemle duyrulur.İnanın ki onlarla bire bir hesaplaşmaktan onur duyarız...