June 13, 2011

son gün

Dar bir sokakta, masaların neredeyse tamamının yola yayıldığı bir barda oturuyordum. Hemen yanımdaki masada, yirmili yaşlarda bir kız ve bir erkek karşılıklı oturuyordu. Kız, beyaz tenli, güzel yüzlü, kahverengi saçlı, erkek, gözlüklü, hafif sakallı ve uzun saçlı birisiydi. Bu haliyle, oturuşuyla ve hareketleriyle oğlanı kendime çok benzettiğim için, gözlemlemeye başladım bu ikiliyi. Kız, hızlı hızlı sigara içip dumanını yukarı doğru üflüyordu, oğlan, sürekli kıza bakıp, tırnaklarıyla masanın üzerindeki yarıkları kazımaya çalışıyordu. Uzunca bir süre hiç konuşmadılar, sonra kız bu sessizliği bozmak istercesine, titrek bir ses tonuyla, “komik değil mi” dedi. Oğlan bir süre kül tabağına baktı, sonra, “ney komik” dedi. Sokakta bulunan bütün barlarda birbirinden farklı tarzlarda müzikler çalıyordu ve bu ortamın gereksiz bir gürültüye sahip olmasına neden oluyordu. Kız, yeni sigarasından da hızlı hızlı birkaç nefes alıp, “bu halimiz. böyle oturup hiçbir şey konuşmuyoruz” dedi. Oğlan, önündeki bira şişesinin kâğıdını yırtmaya uğraştı bir süre, bir süre etrafa bakındı, birkaç yudum bira içti. Kız asi bir tavırla, “seni burada zorla tutuyor gibi hissediyorum” dedi. Oğlan bir süre daha kül tablasını seyredip, başı öne eğik olarak, “bu kadar boş olduğum için özür dilerim” dedi, kız sigarasının son kısmını da içip kül tabağında söndürürken, oğlan yine başı öne doğru eğik bir şekilde masaya doğru bakıyordu. “dalga geçiyorsun, dimi” dedi kız, hafif sinirle. Oğlan, sanki suçluymuş ve kendini savunmaya çalışır gibi bir heyecanla “yoo, seninle konuşacak bir şey bulamayacak kadar boş olduğumu söylemeye çalıştım” dedi. İçerisinde incecik sigaraların olduğu sigara paketine baktı kız, sonra bir tane daha çıkarıp yaktı, sigaranın sonuna doğru “zaten seninle ortak bir geleceğimiz yoktu” dedi. Oğlan, çenesini önündeki bira şişesinin üstüne koyup, bütün ağırlığını şişeye verdi, bir süre daha sessiz geçti. Kız, “üzülme, üzüldün mü, üzülme” dedi. Nedenini anlayamadım ben. Buraya kadar ki gözlemlerimden anladığım, aralarında bir tür ilişki olan bir ikiliydi bunlar ve tahminimce bu onların son günüydü. Uzunca bir süre konuşmadı oğlan, kız karşısındakinin yenildiğini düşünerek -son darbeyi vurmak istercesine- hızlı ve heyecanlı bir şekilde “her buluşmamızda, sürekli nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımı düşünmek çok zor” dedi. Bir an evde çalışıp da gelmiş bu kız diye aklımdan geçirdim, oğlan hiç beklemeden “benim için de zor” dedi. Kız “sonun ortak bir fikrimiz oldu” dedi. Bundan sonra sanırım hiç konuşmadılar, ya da aklımda kalan böyle, bir süre oturup birbirlerini izlediler ara ara. Oğlanı hayal ettim, kendimi onun yerine koymaya çalıştım, bu gürültü içerisinde boğucu bir sessizlik hissettim, boşluğun içerisinde yüzüyordum adeta, acaba oğlan ne düşünüyordur diye merak ettim. Sonra içkimin ısınmakta olduğunu fark edip, kendi hayatıma döndüm bir an.
Bir süre sonra kızın arkadaşı olduğunu zannettiğim, otuzlu yaşlarda, kafasının üstü kel, yanlarda ise kısa saçları olan, büyük burunlu bir adam geldi. Kız o anda çok mutlu görünüyordu, hemen sarıldı gelen adama, birkaç saniye öyle kadı, sonra yerine oturmak için hamle yaptı, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. O sırada oğlan gelen bu yabancıya selam vermek için ayağa kalkıp elini uzattı, “merhaba” dedi. Adam gayet itici bir tavırla gözünün ucuyla bakarak oğlanı selamladı ve adını söyledi, sonra hemen kıza doğru döndü. Oğlan “biliyorum, daha önce tanışmıştık, ama sen hatırlamazsın muhtemelen” dedi, adam bir an oğlanı baştan aşağı süzüp, yine kıza doğru döndü, arka masadan bir sandalye alıp kızın yanına oturdu. Adam kıza çok yakın oturduğu için söylediklerini duyamıyordum, sadece ara ara kıza derin ve anlamlı bakışlar atıyor ve arada saçını okşuyordu. Adam gerek tavırları, gerek kıza karşı davranışı ve gerek kutu sigarası ve üstündeki zippo çakmağı ile tam bir yavşaktı. Her nedense ilgim azalmıştı yan masaya, ama hikâyeyi bitirebilmek için sonuna kadar sabredip devam ettim gözlemlemeye. Bir süre adamla kız güle oynaya muhabbet ettiler, biralar geldi, boşlar gitti. Sonra adam masadan kalkıp tuvalete doğru yol aldı. Oğlan bu durumu fırsat bilip, birkaç saniye bekledikten sonra kıza dönüp, “ben artık gideyim” dedi. Kendi adıma mutlu olmuştum bu istek karşısında zira ne kadar rahat ve umursamaz bir insan olsam da bu görüntü çok iğrençti, bitmesi için yalvarabilirdim. Kız “bekle ya, birazdan birlikte kalkarız” dedi. Biraz sonra adam geri döndü, hoş olmayan görüntüler bir süre daha devam etti. Sonra oğlan masadan sessizce kalkıp tuvalete doğru yürüdü, ikisi de önemsemedi oğlanın kalkmasını. Oğlan gittiğinde adam kıza iyice sarmaya başladı, aralarında ne konuştuklarını duymam imkânsız oldu. Sonra tam olan geri geldiğinde kız adama doğru, oğlanın da duyabileceği bir şekilde “geçti borun pazarı” dedi. Oğlan masaya oturduğunda şu an tam olarak anımsayamadığım, birkaç aşağılayıcı cümle söyledi adam, oğlan sakin ve zekice cevaplarla, taarruzu geri savuşturmayı becerebildi. Adam artık kızın kulağına doğru, ağzını kapatarak, fısıltıyla konuşuyordu.
Sonunda final sahnesi gelmişti, üçü de masadan kalkıp, hesabı ödemeye doğru gittiler, sonra kız tuvalete gitti, iki erkek de birbirinden oldukça uzak duruyordu. Adam elindeki, kocaman ve dokunmatik ekranlı telefonla uğraşıp durdu kız gelene kadar. Sonra kız adama sarılıp vedalaştı. Ayrılmak üzere oğlan adama selam vermek için elini kaldırıp gülümsedi, fakat adam yüzünü ekşiterek hemen kafasını çevirdi, oğlan sırıtır bir pozisyonda, eli başının yanında havada olarak birkaç saniye kaldı. Sonra, kız ve oğlan birlikte adamın tam tersi istikamette yola koyulup gözden kayboldular. Ben de artık masamla baş başa kalmıştım, karşı sandalyeye baktım, sonra önümdeki birayı bitirip, masadan kalkarken bomboştum.

seçim vaatleri üzerine

Seçim dönemlerinde, yıllardır karşılaştığımız, aday partilerin bir nevi güç göstergesi haline gelmiş eylemlerinden, son zamanlarda en aktif olanı sanırım, ‘seçim vaatleri’. Oy kazanabilmek için aday partilerin yapmak istedikleri icraatları göz önüne sererek reklam yapmaları yanlış bir eylem değil tabii ki, hatta bazı çevrelerde gayet mantıklı bir eylem olarak da görülebilir. Fakat burada seçmen olarak dikkat etmemiz gereken, bu vaatlerin ne kadarının gerçekleşebilir olacağı, hatta ne kadarının gerçekleştirildiğidir.
Siyasi partilerin ülke yönetiminde biz halkı temsil ettiğini düşünerek, kimimiz bu öngörülen vaatlerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini takip edebiliyoruz, kimimiz de bu durumun hiç farkında olmadan bilinçsizce seçiyoruz adayları. Tabii ki bu konuyu herkesin takip etmesi mümkün olabilecek bir şey değil, kaldı ki gerekli de değil, zira bu işleri layıkıyla yapabilecek bir kurumumuz var; Yüksek Seçim Kurulu (YSK). YSK’yı ülkemizdeki seçimlerin genel yönetim ve denetimini üstlenen, egemen, üst yargı mercisi olarak tanıyoruz. Bu bağlamda düşünerek seçimlerde vaatleri olan adayların kontrolünü yapabilecek yetkiye sahip olduğunu çıkarmamız yanlış olmaz. Hatta en son 1988 yılında değişiklik yapılmış YSK’nın görev ve yetkilerinden ilk üç maddesinin sadece seçimde kullanılacak matbuu evraklarla ilgili olduğunu göz önünde bulundurursak, yukarıda önerdiğim görev çok daha anlamlı olacaktır.
Peki YSK’nın bu türde bir görevi üstlendiğini varsayarsak, kontrol mekanizması nasıl işlemelidir? Bu soruya ilk cevap olarak, basit bir mantık yürütmesi yapabiliriz. Diyelim ki bir siyasi parti genel seçimlerinde on adet temel vaatte bulunuyor, bu partinin öncelikli işi bu vaatlerini yazılı olarak YSK’ya sunması ve YSK’nın görevi de iktidara geçen partinin bahsi geçen vaatlerin gerçekleştirip gerçekleştirmediğini kontrol etmek olmalı. Örneğin bu parti iktidar olduğu dönemde vaatlerinin yalnızca yarısını gerçekleştirebilsin. YSK’nın devreye girdiği nokta tam da burası olmalı ve görevi de, bu iktidardaki partinin bir sonraki seçim döneminde aldığı oyların -vaatlerinin sadece yarısını gerçekleştirdiğini göz önünde bulundurarak- yalnızca yarısının geçerli olmasını sağlamak. Böyle bir formülle hem aday partilerin yapamayacağı vaatler vermesini önleyebiliriz, hem gerçekten hizmet yapmak isteyen partilere bir fırsat vermiş oluruz, hem de aday partilere, seçmenlerin, körü körüne oy vermelerini engellemiş oluruz.
Bahsettiğim yapı basitçe düşünülerek ilk akla gelebilecek fikirlerden sadece birisi, üzerinde biraz daha kafa yorarak çok daha ideal bir seçim yöntemine dönüştürülebileceğini öngörmek hiç de zor değil. Fakat yukarıdaki fikir ya da daha iyisi yürürlükte olsa da olmasa da, seçmen olarak aday partilerin yapamayacakları vaatler vermelerini engellemek adına, seçim sonrasında iktidara gelen partilerin vaatlerinin gerçekleştiğini kontrol etmek ve bir sonraki seçimlerde buna göre hareket etmek, insanlık adına yapılabilecek olan en iyi eylemlerden birisi olacaktır.