January 19, 2009

Bu 2. Ona

Sabahın o sersem soğuğunda, yatağımdaki ikinci kişinin rahatsızlık yaratmayan sıcaklığıyla, sağımdan, solumdakine bakmadan kalktım. Hoşuma gitmiş, bir o kadar da aşinalığım olmadığından garipsemiştim. Saçları her yanıma dolanmış, beni bırakmak istemeyen bir çocuk gibi siyah, simsiyahtı. Kanıksanma ihtimalini düşünmeye başladım aslında şu anda ne yapmam gerektiğini düşünmeliyken. Hafif bir kıpırdaması tüylerimi diken diken etmiş, kafamın arkasından, ense kökümden başlayan muhteşem bir sıcaklık mideme inip orada kor bir alev gibi kısılıp kalmış çıkış yolu arıyordu.
Hala dönüp bakamıyordum, cesaretini kaybetmiş, öylece kalakalmıştım. Hayalini kurduğum, en ufak detaylarına kadar incelediğim, saflaştırdığım, abartarak kusursuzlaştırdığım o anın gerçekleşmesinden sonra, asla ne yapacağımı tahayyül etmemiş, eksik kaldığını hiç hissetmemiştim. Hala o nefesin sıcaklığını hissetmek, var oluşumun, gerçekliğin en güzel kanıtıydı. Bitmesini istemediğim bir anin sonrasını beklemek, bu zevki hissetmeme engel olacaktı az kalsın.
Sonunda, ağır ağır, bir gerçekleşmeyecek korkusuyla dönüp baktım, yüzleştim, midem artik patlayacak gibiydi ama büyük bir keyifle. Masum bir Suriye güzelinin o kusursuz sırtını dakikalarca izlemenin verdiği mutluluk, hormonlarımın salgısıyla yeterli kalmayacak gibiydi, kuruyacağımı düşündüm bu değerin karşısında. Ağlamayı düşündüm. Ojeli ellerine kaydı gözüm, çözemediğim bir mavimtırak renk, beni içine çekiyordu, engel olmak zerre umurumda değildi. Korkuyu unutmuştum sanki -ki onsuz bir hiçken.
Birden döndü:
--Günaydın
Bu rutin söz, şu ana kadarki en efsane haliydi. Cevap vermemi beklemeden,
--Sana Fransız usulü bir kahvaltı hazırlayayım sen seversin
dedi ve hınzır bir gülümsemeyle yataktan kalktı, enfes, taze çıplaklığını sergiledikten sonra son kez duyacağımı düşünmediğim, açık pencereden dışarı bakıp:
--Hava bugün çok güzel öğlenden sonra turlayalım biraz hava almış oluruz dedi.
Son göz temasından -tanrısına sunulan en güzel kurban, sırtını bir kez daha gösterdikten- sonra açık pencereden dışarı uçtuğumu görüp, -bu masalı ölümsüzleştirme girişimlerimi- onun kahverengi gözlerinde buğulanmış bir şekilde, -kuru sert zeminde çakılıp- bütünleşen unutulmazlık hatırasında, gerçekten, sonrasını hayal edemediğim ama pişmanlık duymadığım şekilde sonlanmasının, beni cehennem ateşinden koruyacağına emindim…

YAZAN n.c.
DÜZENLEME c.m

No comments: