July 31, 2011

bir defaya mahsus

Sen... Daha günaydın bile demeden bir okuma parçasına giriş yap... Evet evet, edebi olarak başka bir karşılığı yoktu bunun. Önce bir günaydın de ayı, dedim. Bir kızla nasıl konuşacağını hiç bilmiyorsun, dedi. Belki de bu yüzden yalnızsındır diye de ekledi. Ben de pişkinlik yapıp; hepiniz insansınız sonuçta, dedim...
O an etkilendiğini anladım. Zaten benden hoşlandığını bildiğim için bu kadar ukala davranabiliyordum. Bir anda dudaklarıma yapıştı. Onu hemen geri ittim. Zira halka açık bir mekanda idik. Bunun yeri ve zamanı olmadığını ona uzun uzun anlattım. Uzun uzun anlatmamın sebebi de bu girişimin tekrarlanmasını sağlamaktı...
Zihnimde onu uzun uzun öpmenin ne kadar güzel olabileceğini tasavvur ettim. Sonra hemen attım bu düşünceyi kafamdan, öpmek önemli değildi. Önemli olan hareketlerinde ciddi olup olmadığını anlamamdı. O rahat görünüşlü kişiliğinin arkasında beni rahatsız edebileceğini düşündüğüm özellikler barındırabilirdi.
Bunun neresi yanlış ısrarlarına devam ediyordu. Rahatsız olmana çok şaşırdım, ben bu kadar rahat iken senin yanında, diye ekledi. Benim yanımda değilsin. İnsanların yanındasın, bir sürü insanın, dedim. Umursamazlığının nedeni seni tanımayan bir sürü insanın içinde olman... Biz ayrı dünyalardan gelmedik, aynı dünyadanız lakin bir çok toplum ve kültürü barındırıyor bu dünya...
Farklı çevrelerde yetişmiş olmamız kişiliklerimizi etkilemişti muhtemelen. Ancak, bulunduğumuz yerin toplumsal değerlerine uymalıyız, dedim. Peki, dedi. Ama, anladığım kadarıyla tamam olmamıştı, birşeyler söylemek istiyordu.
Zira pekiler bana hep ürkütücü gelmiştir. Kısa ama özdür. Rahatsız olunan bir durum vardır mutlaka, ortada. Kalkalım mı, diye sordu? Kalkılırdı, karşı çıkmadım. Tek kelime dahi etmemesinin rahatlığını yaşarken; sen beni sevmiyor musun diye sordu? Çok soru sormaya başladı diye geçirirken içimden deyiverdim: Sevmek? Bir hafta önce tanıştık!? Ama, dedi, benimle sevişme fikrini bir an olsun aklından çıkarmıyorsun... Sustum...
Bir süre daha konuşmadan yürüdük. Sessizlik çok rahatsız ediciydi. Böyle durumlara konuşmaya ilk başlayan olmak istemedim hiç. Bu sefer de istemedim ve olmadım. Sonra beklediğim gibi; neden konuşmuyorsun, diyerek sessizliği bozdu. Bilmem dedim, ne söyleyebilirdim ki? Sıkıldım. Uzaklaşmak istedim bir an. Ama yapmadım...
İlk kez böyle bir şey yaşayacaktım. Bana hisleri olan bu kızı, geri çevirmemeyi düşünüyordum. Hatta, bu durumdan istifade etmeye çalışacaktım. Daha önce bir çok kişiye oynamıştım, başka bir kişiyi. Ama böyle bir durum için, ilk kez olacaktı. Sesimi inceltmem ve herşeyi zamana bıraksak cümlesini, kurmam gerekiyordu. Bunun için hazırlıyordum kendimi sessizliğim boyunca. Bir an için ezik hissettim kendimi, diğer insanlara benziyordum. Aslında, yapmacık duygular, fikirler rahatsız ederdi beni. Ama bu sefer, nedense katlanıyordum buna. Herhangi biri gibi olursam artık rahatlayabilir miyim acaba diye düşünüyordum. Zira insanlar sanki hep mutlularmış gibi, çok uzun süreli problemleri yokmuş gibi hareket ediyorlar...
Sonra uçtu gitti bu düşünceler. Güneş batmak üzereydi. Güneş batarken de bir banka oturduk. Üzerinde, ortasından oklarla delinmiş bir sürü kalbin olduğu bir bank... Bu oklardan biri mutlaka birimizin kalbini de delip geçecekti. Güneş batıyordu, omzuma yasladı başını. Anlaşılan yine onun kalbini delmişti ok. Kanıyordu, durdurmaya çalışmıyordu asla. Boşa gitmesin diye, altına bir kova koyacak kadar ruhsuzdum, o an bile. Hep böyle miydim yoksa ona karşı mı böyleydim? Sanırım herkese karşı böyleydim. Ne zaman biri bana yaklaşmaya çalışsa, önce tedirgin oluyordum, sonra uzaklaşmaya başlıyordum. Herkesi seviyordum, ama gerçek anlamda birisi benden özel birşeyler beklediği zaman, bozuluyordu büyü. Hiç kimseye farklı bir oranda sevgi veremiyordum. Belki de kimseyi sevmiyordum gerçekte.
Etrafta çok fazla insan yoktu. Hava da iyiden iyiye kararmıştı. Uzunca bir süredir omzumda olan başını öptüm bir kez. Saçları güzel kokuyordu. Şampuanının adını merak ettim ama sormadım. Zira ortamın havasını bozmamam beklenirdi. Öpmem iyi oldu. Çünkü omzumdaki baş iyice ağırlık yapmaya başlamıştı. Bu sayede, yüzüme bakıp gülümsedi. O da, beni öpmeye çalışacak diye, gerildim. Neyse ki beni tanımaya başlamıştı. Zamana bırakmıştı her şeyi, ben söylemeden. Kurtuluş yolu arıyordum, ışığı görebilir miydim acaba, biraz daha ilerlersem? Hamle yapmaktan çok korkuyordum. Çünkü daha önce hiç yapmamıştım. Nasıl yapıldığını da bilmiyordum...
Eve gidelim mi, dedi. Olur, dedim. Evi çok uzakta değildi. Biraz yürüdükten sonra hemen oturduğu apartmana vardık. Bira alalım, dedi. Merdivenlerden yukarı çıkarken sessiz olmaya çalıştım. Çelik kapının bütün kilitlerini üçer kere kilitlemişti. Açması için geçen süre çok rahatsız ediciydi. İçeri girdik ve bana gösterdiği üzere hemen salona doğru yöneldim. Elimdeki biraları sehpanın üzerine koyup bir kanepeye oturdum. Gözlerimle biraları kesiyordum. Bir tanesini açsam acaba kızar mı diye, düşündüm. Sonra boşver dedim, kendime. Sürece etki etmemeliydim. Eve girdiğimizden beri içerideki odadaydı. Üstünü değiştiriyordur diye düşündüm. Eşyalarla boğulmuş bir salonu yoktu, evin. İki tane eşit büyüklükte kanepe, bir tane daha küçük bir kanepe vardı. Bu koltukların arasında da birkaç sehpa ve kocaman saksılarda çiçekler vardı. Full led televizyonu gözümden kaçmadı. Bir öğrenci evi için fazla gösterişliydi...
Sehpaların üzerindeki danteller, evde bir annenin var olabileceğini düşünmeme sebep olmuştu. Beni dantellerin olduğu sehpaya bakarken yakalayınca; korkma annemler dün akşam Kaş'a, tatile gittiler, dedi. Bu nasıl bir öngörüydü, nasıl anlamıştı? Ben ilk değil miydim? Kandırıyor muydu beni? Amacı neydi? Yine şüpheyle yaklaşmaya başlamıştım. Ben karar vermeye çalışırken, bir anda yok olup gidecek miydi?
Yanıma oturmuş. Yanıma oturduğunu koltuğun sarsılması ve omuzlarımızın çarpışmasıyla anladım. Anlaşılan, sorularımla baş başa kalmıştım bir süre. Dolaba koyayım mı geri kalanları deyip, odada iki bira bıraktı. Mutfağa giderken ardından baktım. Askılı pembe bir tişört ve beyaz bir şort giymişti. Arkasından bakarken bir an çok seksi olduğunu düşündüm. Açacak getireyim dediğini duydum sadece. Biralardan birisini alıp, açacağa gerek kalmadan sehpadaki çakmağın arkasını kullanarak kıvrakça bir hareketle açtım. Aaaaa açtın mı, ben de açacak getirmiştim, dedi. Karşılık vermedim. Çakmakla nasıl açtıklarını bir türlü anlayamıyorum, kırılmaz mı diye, devam etti. Diğer birayı açarken açacağı kullandı. Kırılmaz, dedim. Neyse ki diğer kızlar gibi açmaya çalışma gösterisi yapmadı. Basit bir teknikle oluyor işte, boş ver, dedim. Bu sırada giydiği tişört, göğüslerini ortaya çıkarmıştı. Güzel görünüyorlardı. Çaktırmadan baktığımı düşünsem de, fark etmişti baktığımı. Ama ses çıkarmadı. Sinsice gülmüş olsa gerek içinden...
Uzun konuşmalara sebep olacak girişimlerde bulunmaya çalışıyordum. Dikkatim dağılıyordu, yapamıyordum. Başaramıyordum, dayanamadım.
Kendini benim yerime koy. Dışarıdayken, seni sevdiğimi söylemememe rağmen sevişme ihtimalini göz önünde bulundurduğumu yüzüme vuran sendin. Şimdi neden böyle yapıyorsun, diye sordum. Her şey açık, dışarıda oturmaya devam etsek bir süre sonra sıkıldığını söyleyip kaçmaya çalışacaktın. Ben bu kıyafeti giymesem bu kadar ilgili olmayacaktın, dedi. Anlaşılan kendi içinde bir çatışma yaşıyordu. Bana kızgın olup ders vermeye çalışırken, olabileceklere engel de olamayacaktı. Yapmam gereken hiç konuşmadan bir hamle yapmaktı. Ama dedim ne yapılır bilmiyordum ya da çok korkuyordum. Konuşabilmeye başlamıştım. Yapabildiğim en iyi şeyi yapıyordum. Bunun doğruluğunu yanlışlığını da kafamda tartamıyordum. Tartışırken bile gözüm kayıyor ve beni kafedeki gibi öpmesini bekliyordum... Çok beklersin sen, dedi. Konuşmuştum ben galiba. Yalan söylediğini anlamam birkaç dakika sürdü. Öpüşmeye başlamış ve nihayetinde yakın olmuştuk.

Kimileri için bağlayıcı bir unsur olan, vuku bulan olay, onlar için aynı paralelde bir unsur değildi. Kahramanlarımızdan erkek olanı, azı ile yetinmesini bilen bir kişiliğe sahipti. Bu ona yetmişti. Sabahı, hatta ikinci seferi bile beklememişti ve gitmişti...





Not: Tek başıma yazdığım bir yazı değildir. Sevdiğim bir insan olan; C. Ç. ile aramızda geçen atışmalar sonucunda oluşmuştur. Bir konuşmamızda sürüp gideceğini dile getirmiştim ki anında bir erkek ile kadın arasında ise sürer gider cevabını almıştım. Bu lafın üzerine hoca da durur mu?

-Sevişinceye kadar demiş...

2 comments:

yarex said...

güzel.okutturuyor yazı kendini.akıyor cümleler.kendi paranoyam şu: sevişmeye ne zaman bağlanır ümidiyle okuduğum için mi akıcı buldum acaba...

cem said...

"sanatta diğer bütün her şey gibi sex için" kanki. normal bir tepki seninkisi